You Were Never Really Here: Joaquin Phoenix Rol mü Yapıyor, Yoksa?..

Travmatik sinemanın en başarılı yapımlarından birisi… Bu bir buçuk saatin sonunda siz artık eski siz olmuyorsunuz ve bir süre bu filmin etkisi üzerinizden gitmiyor. Travmatik görsel anlatım da neymiş diyenlere üst perdeden verilmiş sağlam bir yanıt bu yapım.

Joaquin Phoenix bir karakter falan canlandırmamış bu filmde… Senaryodaki karaktere dönüşmüş ve kendisini arada sıyırıp çıkarmış.

Diğer taraftan yönetmen Lynne Ramsay anlatım dilinin bu kadar sağlam olması, sizi olayın içine bu kadar çekebilmesi her türlü takdirin ötesinde…

Yazının bundan sonrası tamamen spoiler içeriyor.

Paramparça Olmuş Bir Kalp ve Zihin

Joe eski bir savaş gazisi… Hangi savaş olduğu gösterilmiyor; çünkü bunun bir önemi yok. Savaşta bir çocuğun başka bir çocuğu silaha vurmasına şahitlik ediyor; hem de bir çikolata için. Ancak daha da travmatik olanı çikolatayı o çocuğu Joe’nun vermesi…

Joe, çocukken babası tarafından şiddet gören birisi. Hayat ona oyuncaklar, gülücükler, doğum günü partileri vermemiş; aksine ondan hep bir şeyler almış. Çocukluğunu çalmış, masumiyetini yerle bir etmiş ve hayallerini söndürmüş.

Onun zihni nasıl paramparçaysa işte filmin anlatımı da öyle. Alakasız sahnelerde birden geçmişten görüntüler seyrediyoruz. Bu görüntülerde kronolojik bir sıralama yok; aynen Joe’nun zihni gibi karmaşık veriliyor bunlar bize. Onları birleştirmek bizlere bırakılmış.

Joe’nun Hangi Zamanda Yaşadığı Belirsiz

Dikkat ederseniz Joe birkaç sahnede sanki konuşulanları dinlemiyor ve duymuyor gibi tepki veriyor. Fiziksel olarak orada ama zihni sanki o anı yaşamıyor. Sonra bir şeyler söylendiğini fark ediyor ve tekrar zihin ve zaman bütünlüğünü sağlıyor ama bir süreliğine… Sonrasında olay tekrar kopuyor. Yönetmen onun zihnindeki bu zamansal karmaşayı sahnelere ustaca yerleştirmiş. Hatta ben bir ara Joe’nun gerçekliğini bile sorgulamaya başladım ama hayır o gerçek ve anlatılmak istenilen az önce söylediklerim. Bu söylediğime yönelik filmde o kadar çok sahne var ki… Ben sadece örnek olması için en beğendiklerimden birkaç tanesine değinmek istiyorum.

Joe köprünün üzerinde sakin sakin yürürken birden adeta silinmiş gibi orada yokmuşçasına kadrajdan çıkıveriyor.

Bu sahnede dükkandan çıktıktan sonra çocuk kapıya doğru bakıyor ama orada kimseyi göremiyor. Yönetmen bize onun çıkışını göstermiyor. Adeta yokluğunu gösteriyor.

Aynı olay havaalanında su içerken ve gece vakti evine gizlice girerken de yaşanıyor. Kamera onun yokluğuna odaklanıyor; varlığına değil. Yönetmen bu sahnelerde filmin adına da bir selam gönderiyor.  Joe adeta bu mekanlarda gerçekten yokmuş gibi bir his edinmemiz sağlanıyor bu sahnelerle.

Joe işverenin ofisinde gördüğü şekerlerden avuçluyor. Kasede bolca yeşil şeker olduğunu görebiliyoruz. Bunu Joe da görüyor. Oraya nasıl baktığına dikkat edelim. Ama sonra sanki oraya bakmamış gibi “Yeşillerden hiç yokmuş” diyor. Yani bir an kopuyor gerçeklikten ve onları görmüyor ya da gördüğünü unutuyor…  Ama az sonra zihni geri geliyor ve “Bir tane yeşil buldum” deyiveriyor.

Filmi bu mantıkla seyrederseniz buna benzer sayısız örnek görebilirsiniz. Bu durum konuşmalara bile yansıyor. Bu bölümü burada bitirip başka bir başlığa geçiriyorum.

Son bir not: Onun bıçakla tehlikeli şekilde oynaması ölümle dalga geçmesi, ölmeyi umursamaması anlamına geliyor. Hatta tam bıçak ağzının üzerindeyken annesinin sesini duyulması, annesinin onu hayata bağlayan tek bağ olduğunun güçlü bir işareti…

You Were Never Really Here film incelemesinin tamamını 25. Kare Youtube kanalından seyredebilirsiniz.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir